Takvim yaprakları sessizce düştü ama her yaprakla birlikte bir isim, bir yüz, bir ses eksildi hayatımızdan. Bu yıl, vedaların yılı oldu. Çok sevdiklerimizi toprağa emanet ettik; bazılarını hastanelerin soğuk koridorlarında, bazılarını bir sabah haberiyle, bazılarını ise hiç hazırlıklı olmadan kaybettik.
Acı, bu yıl kapıyı çalmadı; içeri girdi, başköşeye oturdu.
Evlerimizde bir sandalye boş kaldı, sofralar eksildi, telefon rehberimiz sessizleşti. “Sonra ararım” dediğimiz insanlar bir daha açmadı o telefonu. Meğer hayat, ertelemeyi affetmiyormuş.
2025 bize şunu öğretti:
Güçlü olmak bazen dimdik durmak değil, sessizce ağlayabilmekmiş.
Sabretmek her zaman susmak değil, haksızlığa rağmen insan kalabilmekmiş.
Ve en önemlisi; hayatta kalmak, yaşamaya yetmiyormuş.
Yorgun bir yıl oldu.
Ekonomik kaygılar, adaletsizlikler, hastalıklar, yalnızlıklar…
Ama yine de sabah oldu.
Güneş doğdu.
Ve biz, eksilerek de olsa, devam ettik.
Şimdi 2025’i uğurlarken şunu söylemek istiyorum:
Kaybettiklerimizi unutmayacağız.
İsimlerini bir “istatistik” olarak anmayacağız.
Onlar bizim hikâyemizdi, geçmişimizdi, vicdanımızdı.
Yeni yıla büyük umutlar değil belki ama daha çok merhamet, daha çok adalet ve daha çok insanlık dileğiyle girelim. Çünkü kalanlara borcumuz var.
Ve gidenlere…
Onurlu bir hatırlanış.
Hoşça kal 2025.
Zor bir yıldı ama bizi bize öğrettin.
Recebiye’nin Gönül Köşesi’nden…
